Orta Ölçekli Teknoloji

“Orta Ölçekli Teknoloji” kavramı

Bu kavramı ilk ortaya atan kişi Alman asıllı iktisatçı Ernst Friedrich “Fritz” Schumacher’dir. Kırsal kalkınma sorunları üzerine kafa yoran ve 1973 yılında yayımlanan “Küçük Güzeldir” (Small is Beautiful) adlı kitabında bu konuları ele alarak “Orta ölçekli Teknoloji” kavramını tanımlayan düşünür aynı zamanda İngiltere’de Orta Ölçekli Teknoloji Geliştirme Grubu (Intermediate Technology Development Group – ITDG) adlı bir vakfın da kurucusudur. Bu vakıf, kırsal yaşamda günlük ihtiyaçlara pratik çözümler sunan bir çok teknik uygulama projesi geliştirmiş ve bunları yaygınlaştırmak için faaliyet göstermiştir.

Aşağıda Dr. E.F. Schumacher’ın Küçük Güzeldir adlı kitabından bazı alıntılar yer almaktadır.

“Orta Ölçekli Bir Teknolojinin Geliştirilmesini Gerektiren
Toplumsal ve Ekonomik Sorunlar

GİRİŞ
Bugün dünyanın birçok yerinde yoksullar daha yoksullaşmakta, zenginler daha zenginleşmekte, dış yardımların ve kalkınma planlamasının yerleşik mekanizması bu gidişi durdurmaktan aciz gözükmektedir.Üstelik çoğu zaman bu gelişmeyi körüklüyor gibidirler; çünkü kendi kendine yardım edebilenlere yardım etmek, çaresizlere yardım etmekten daha kolaydır. Kalkınan ülkeler denilen ülkelerin hemen hepsinde, yaşama ve çalışma düzenleri kalkınmış ülkelerdekine benzeyen bir modern sektörün yanında, bir de modern olmayan sektör vardır; nüfusun büyük çoğunluğunu içerir; yaşama ve çalışma düzenleri temelden yetersizdir. Bununla da kalmaz, hızlanan bir çürüyüş egemendir her şeye.

Ben burada yalnızca modern sektör dışındakilere yardım sorunu üzerinde duruyorum. Bu, modern sektördeki yapıcı çalışmaların sürdürülmemesi gerektiği anlamına gelmez ve zaten ne olursa olsun sürdürüleceği ortadadır. Fakat koyu bir yoksulluğun yanı sıra umutsuzlukla da iç içe olan büyük sayıdaki insanın yaşamında sağlıklı bir gelişme ya da en azından sağlıklı bir durum olmadığı takdirde, modern sektörde kazanılan bütün başarılar görünüşte kalacak demektir.

ORTA ÖLÇEKLİ TEKNOLOJİ GEREKSİNİMİ

Kırsal bölgelerdeki açık ve gizli işsizlik çoğu zaman bütünüyle nüfus artışına bağlı olarak düşünülür ve kuşkusuz bunun önemli bir katkısı vardır. Nedense bu görüşte olanlar nüfusa eklenen kişilerin nasıl olup da ek iş yapamadıklarını açıklayamamaktadır. “Sermaye”den yoksun oldukları için çalışamadıkları söylenmektedir. Peki sermaye nedir? İnsan emeğinin bir ürünüdür. Sermaye yoksunluğu üretkenlik düzeyinin düşük olmasının nedeni olabilir ama çalışma olanaklarından yoksunluğun nedeni olamaz.

Geriye şu seçenek kalmaktadır, çok sayıda insan ya hiç çalışmamakta ya da ancak aralıklı olarak çalışmakta; bu yüzden de yoksul, aciz ve çoğu zaman büyük kentte şu veya bu biçimde bir yaşam için köyü bırakacak kadar çaresizliğe düşmektedir. Kırsal işsizlik kentlere doğru kitlesel göçlere yol açmakta, en varlıklı toplumların kaynaklarına bile aşırı yük olacak ölçüde bir kentleşmeyle sonuçlanmaktadır. Kırsal işsizlik kentsel işsizliğe dönüşmektedir.

Bu bakımdan sorunu sıradan bir biçimde, şöyle açıklayabiliriz: Büyük kentlerin dışındaki nüfusun çoğunluğunu kapsayan küçük kentlerde ve köylerde ekonomik yaşama sağlık vermek için ne yapılabilir? Kalkınma çabası; yeni sanayiler kurmanın, bunlara yönetici ve personel bulmanın, çalışmayı sürdürmek için finansman ve pazarlar sağlamanın en kolay olduğu kentlerde yoğunlaştıkça, ülkenin geri kalan kesimindeki tarım dışı üretim daha da aksayacak ve yok olacak, işsizlik artacak, perişan insanların kendilerini barındıramayacak hale gelmiş kentlere göçü hızlanacaktır. “Karşılıklı zehirlenme süreci” durmayacaktır.

Bu yüzden kalkınma çabasının en azından önemli bir kısmının büyük kentleri bir tarafa bırakıp doğrudan doğruya kırsal bölgelerde ve küçük taşra  kentlerinde bir “tarım sanayi yapısı” yaratılmasına yönelmesi gerekmektedir. Bu açıdan başta gelen gereksinimin, kelimenin tam anlamıyla milyonlarca işyeri olduğunu vurgulamak gerekir. Doğal olarak kimse adam başına üretim düzeyinin önemsiz olduğunu ileri sürecek değildir; ama öncelikle düşünülmesi gereken adam başına üretimi arttırmak değil, işsiz ve yarı işsizlerin çalışma olanaklarını en çoğa çıkarmak olmalıdır. Yoksul bir kişi için çalışma fırsatı bulmak gereksinimlerin en büyüğüdür ve düşük ücretli ve görece verimsiz işler bile boş durmaktan iyidir.

İşsiz bir adam çaresiz bir kişidir ve gerçekte göç etmeye zorlanmaktadır. Çalışma olanakları yoksa insanların büyük kentlere akışı durdurulmak şöyle dursun hafifletilemez bile.

Görülüyor ki yapılacak iş kırsal bölgelerde ve küçük kentlerde milyonlarca yeni iş olanağı oluşturmaktır. Bunu dört önerme halinde formülleştirebiliriz:

1)      İnsanların şu anda üstünde yaşadıkları bölgelerde iş olanakları yaratılmalıdır.
2)      Bu iş yerleri genellikle yeteri kadar ufak olmalıdır; böylece erişilmesi olanaksız bir sermaye oluşumuna ve dış alım düzeyine gerek göstermesin
3)      Kullanılan üretim yöntemleri görece basit olmalıdır, yüksek nitelikli işgücü istemi yalnızca üretim sürecinde değil, örgütlenme, hammadde sağlanması, finansman, pazarlama vb alanlarda da en aza insin.
4)      Üretim temel olarak yerel malzemeden ve yerel kullanım için olmalıdır.

Bu dört gereklilik ancak ve ancak kalkınmaya “bölgesel” bir açıdan bakılırsa ve “orta ölçekli” dediğimiz bir teknoloji türünü geliştirmek ve uygulamak için gerçekten bilinçli bir çaba sarf edilirse yerine getirilebilir.

ORTA ÖLÇEKLİ TEKNOLOJİ’NİN TANIMLANMASI

Teknolojinin düzeyini “beher işyer(1) başına düşen donanım maliyeti” olarak tanımlarsak, tipik bir kalkınan ülkenin yerli teknolojisini (simgesel bir dille) 1 sterlinlik teknoloji olarak adlandırabiliriz. Bu arada kalkınmış ülkelerinki de 1.000 sterlinlik teknoloji olarak adlandırılabilir. Bu iki teknoloji arasındaki uçurum o kadar büyüktür ki, birinden ötekine geçmek kesinlikle olanaksızdır. Nitekim, kalkınan ülkelerin halen 1.000 sterlinlik teknolojiyi kendi ekonomilerine sızdırmaya çabalamaları, 1 sterlinlik teknolojiyi kaygı verici bir hızla yok etmekte, modern işyerlerinin yaratılışından çok daha önce geleneksel işyerlerini ortadan kaldırarak yoksulları eskisinden de umutsuz ve çaresiz bir durumda bırakmaktadır. En muhtaç olanlara etkin bir yardım yapılacaksa, 1 sterlinlik teknoloji ile 1.000 sterlinlik teknoloji arasında yer alacak olan bir teknolojiye gerek vardır. Yine simgesel bir dille 100 sterlinlik teknoloji diyelim buna.

Bu tür bir orta ölçekli teknoloji (zaten çoğunluk çürüme halinde olan) yerli teknolojiden çok daha üretken olacağı gibi, ileri düzeydeki aşırı sermaye-yoğun modern teknolojiden de çok daha ucuz olacaktır. Böyle bir sermayeleşme düzeyinde hayli kısa bir süre içinde büyük sayıda işyeri yaratılabilir ve bu tür işyerlerinin yaratılması belli bir mıntıka içindeki girişimci azınlığın yalnızca parasal değil, aynı zamanda eğitim, yetenek, örgütlenme becerileri vb bakımından da olanakları içinde kalır.

Orta ölçekli teknolojide gereken donanım oldukça basit, dolayısıyla herkesin kavrayabileceği, hemen yerinde bakım ve onarımı yapılabilir nitelikte olacaktır. Basit donanımlar genellikle çok saf birleşimi ya da kesin spesifikasyonları olan hammaddelere pek bağımlı olmadıkları gibi, çok ileri düzeyde donanımlara oranla pazar dalgalanmalarına çok daha rahatlıkla uyarlar. Personel çok daha kolay yetiştirilir; gözetim, denetim ve örgütlenme daha basittir; önceden kestirilemez zorlukların etkisinde daha az kalırlar.”

Schmacher aynı kitabında girişimciliğe dayanan “büyük ölçekli örgüt” yaklaşımından bahsetmektedir. Büyük ölçekli örgütlenmede başlıca şu özellikler söz konusudur:
  • Hem merkezi hem de gayri-merkezi bir yaklaşım söz konusudur
  • Girişimciler tarafından kurulup yönetilen ve aynı zamanda büyük yapı içinde yer alan yarı-şirketler söz konusudur.
  • Yapısı gereği esnek, yaratıcı ve üretken bir sistemdir.
 Bunların yanı sıra söz konusu örgütlenme modeline girişimcilerin desteklendiği “Kuluçka Merkezi” (incubatör) yaklaşımının ilave edilemsini ise ben önermekteyim. Bu sayede kendi kendini besleyen ve büyümeye açık bir model yaratılabilir.